Güncel

Müsavat Dervişoğlu: “Ben milletimin hesabını, devletten soruyorum”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Dervişoğlu grup toplantısında, devam eden Te*örsüz Türkiye Süreci üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yüklenerek "Ben milletimin hesabını, devletten soruyorum” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu haftalık grup toplantısında konuştu. Geçtiğimiz günlerde kaza sonucu hayatını kaybeden Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’i anarak, “Elim bir kaza sonucunda, genç yaşında hayatını kaybeden, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanımız sevgili dostum Ferdi Zeyrek’e Allahtan rahmet, ailesine, yakınlarına, Manisa halkına ve Sayın Özgür Özel’in şahsında tüm Cumhuriyet Halk Partisi camiasına bir kere daha başsağlığı diliyorum.” dedi.

“Hürriyet mücadelesini asla bırakmayacağız”

Dervişoğlu konuşmasına şöyle devam etti:

“Sarayın Silivri zindanlarında, sadece muhalif diye tutulan, yüzlerce vatandaşımız vardır. Eskiden bayramlarda küçükler büyükleri ziyaret ederdi. Bugün Erdoğan’ın saray rejiminde, büyükler küçükleri mapushanelerde ziyaret ediyor. Bu vesileyle, hukuksuz biçimde tutulan,

Saray bürokrasisinin, şantaj siyasetinin mağduru olan, tüm vatandaşlarımıza bir kere daha selamlarımı yolluyorum. Tüm Türkiye için yürüttüğümüz hürriyet mücadelesini asla bırakmayacağımız sözünü bu kürsünden tekrarlıyorum.

Bu istibdat yıkılacak, hem de öyle bir yıkılacak ki, ona kulluk edenler dahi şükredecekler. Ondan halen medet umanlar dahi kurtulduk diyecekler. Her tarafıyla çürümüş, her tarafından irin akan bu başıbozuklar düzenini bu eşkıya ahlakını hep birlikte vatanımızdan söküp atacağız! İktidarın bu Kurban Bayramı’nda, esnafa ve işverene müjdesi, destek, kredi yahut borç ertelemesi değil, şahıs ve şirket hesaplarına koyulan blokeler olmuştur. Yüzlerce esnaf ve serbest çalışan vatandaşımız, bayrama parasız pulsuz girmiştir. Sarayın telef ettiği milyarlarca doları telafi etmek için, üç kuruş hasılat yapmak için, zaten can çekişen ekonomi, kayıt dışına yönlendirilmektedir. Bu iktidar kayıtsızdır, bu iktidarın Türkiye diye bir derdi yoktur, ama Türkiye ile, Türk Milleti ile gideremediği bir derdi vardır. İktidarın bayram müjdesi sadece bu değildir, Hasbelkader memleketine veyahut tatile giden vatandaşlarımıza ise

iktidar tarafından reva görülen ikramiye, denetim mi tuzak mı olduğu çok şüpheli olan trafik cezaları olmuştur. Vatandaşın parasıyla yaptığı yolu, ona misli bedellerle kullandıran iktidar aklı, hazinede açtığı gediklere yama yapmak için milletimize ceza yağdırmaktadır.

Maliye hasılat elde etmek için ceza kesmektedir. Devlet, vatandaşına tuzak kuran duruma düşürülmüştür. Vatandaş, kurallara saygı duymaya değil, fahiş cezalarla korkuya alıştırılmaktadır. Böyle düzen olur mu? Böyle ceza olur mu? Sınırlardan mayınları temizleyen devlet, Yolundan geçen vatandaşına, hız tabelasıyla mayın gibi tuzak koyar mı?

“Tek adam Türkiye’sinde suç işlerseniz cezası yoktur”

Tek adam Türkiye’sinde, eğer insana karşı suç işliyorsanız, bunun neredeyse bir cezası yoktur. Birine mi saldırdın, beraat! Bir kadını mı taciz ettin, şartlı tahliye, birini mi yaraladın, alt sınırdan denetimli serbestlik! Nitekim sözde infaz, özde af ile bugün izlediğimiz de budur. İktidar, kendine karşı her itiraza, düşman hukuku uygularken, vatanına, vatandaşına ve Türk devletine karşı suçlarda, “İşime yarayan nedir?” ilkesine yaslanmaktadır. Apo’yla kucaklaşabilmeleri bundandır. Domuz bağcıları meclise taşımaları bundandır. Cumhuriyet düşmanlarına kahraman muamelesi yapabilmeleri bundandır.

“Birbirimize güvenmiyoruz”

Bugün Türkiye’de bir güvenlik sorunundan önce, bir “güven” sorunu vardır. Bireysel, toplumsal ve kurumsal bir güven krizi vardır. Hasta doktora, veli öğretmene güvenmemektedir. İşçiye, ustaya, memura, esnafa güvenilmemektedir. Aldığımız ekmeğin gramına, yediğimiz sebzenin ilacına güvenmiyoruz. Sokakta yürüdüğümüz kaldırıma güvenmiyoruz. İçtiğimiz suyun temizliğine güvenmiyoruz. Kaldığımız otele, çalıştığımız madene güvenmiyoruz. Sosyal güvenlik sisteminin, sağlık sisteminin bizi koruyacağına güvenmiyoruz. İşimize, maaşımıza güvenmiyor, güvenemiyoruz. Medyaya, siyaset kurumuna güvenmiyoruz. Çünkü birbirimize güvenmiyoruz.

Türkiye’de artık devlete güvenmiyoruz. Onun kanunlarına, mahkemelerine, denetim mekanizmalarına güvenmiyoruz. İşte bu yüzden ciddi bir güvensizlik krizi yaşıyoruz. Bu emniyet kuvvetlerinin meselesi değildir. Devlet aklının ortadan kaldırılmasının bir sonucudur. Bu ortak akıl ve ortak ahlakla çözülecek meseledir. Türk Milletini bütün olarak görebilecek bir yönetimle, Cumhuriyet idaresini bilen ve onu esas alan bir iktidarla çözülecek meseledir.

İşte İYİ Parti’nin yönetim anlayışı budur. Biz, Millete olan düşmanlığını, güvenlik hamasetiyle kılıflayanlardan değiliz. İnsan devletine güvenecek, devlet de insanına güvenecek diyenleriz. Biz Türk Vatandaşlığını, bu dünya toprağında en üst mertebe bilenleriz. Biz Türk’ün ve onun Cumhuriyetinin güvencesiyiz!

Sözlerime son vermeden önce, 2 gün önce şahadetinin yıldönümü olan Aybüke öğretmenimizi

bir kere daha rahmetle anıyorum. Bugün ne İçişleri, ne Milli Eğitim ne de diğer devlet ricali tarafından artık şahadetinin sebebi dahi yazılamayan, Aybüke öğretmen! Nice mühendisimiz, öğretmenimiz, askerimiz ve polisimiz gibi, Fırat’ımız Erenimiz gibi teröristbaşı Öcalan ve onun katil sürüsü PKK tarafından katledildiği dahi kayıtlardan silinen evlatlarımız, kardeşlerimiz, vatandaşlarımız. Bu ülkenin sırf PKK teröründen 50 bin şehidi var. Bugün affediyoruz dedikleri katil sürüsü PKK’nın şehit ettikleri. Her gün birini ansak, ne gün yeter ne de gece.

“Burada ne şehit edebiyatı yapıyorum, ne de kan hesabı yapıyorum”

Terörsüz Türkiye! Burada ne şehit edebiyatı yapıyorum, ne de kan hesabı yapıyorum. Ben milletimin hesabını, devletten soruyorum! Bu sadece bir milliyetçilik meselesi değildir. Bu şehit edebiyatı değildir. Şehit edebiyatı, analar ağlamasın diye milletin anasını ağlatanların laf cambazlığıdır. Bizim meselemiz, vatandaş olmak, vatandaş kalmak meselesidir. Türk olmak, Türk kalmak meselesidir. Eşitliğimiz buradadır, devletimiz bunun içindir. Bu devletin milli misakı budur. Bu 1923’te, 100 yıl sonrasının hesabını yaparak, bu vatanı, etnik ve mezhepsel yıkımlardan korumak için Emperyalizmin tüm riyakarlığına, hesapçılığına, işbirlikçiliğine Ve Onların her devirde bulacak işbirlikçilerine karşı Türk’ün medeniyet kalesini yükselten Mustafa Kemal’in meselesidir. O yüzden bu tüm meselelerden öte bir vatan ve namus meselesidir.”